Sultanahmed Cami ve Külliyesi: Kuruluş Öncesi ve Sonrası Belgeler
Sultanahmed Cami ve Külliyesi: Kuruluş Öncesi ve Sonrası Belgeler
Özet
Önceleri “At Meydanı” olarak bilinen bölge, Sultan I. Ahmed
Camii ve külliyesinin burada kurulmasından sonra, “Sultanahmed
Meydanı” olarak kabul edilmiş ve Topkapı Sarayı’na yakın olması nedeniyle
Padişahların da iştirak ettiği “Mevlid-i Nebî” tarihi olan 12
Rebiülevvel toplantılarının çoğunlukla yapıldığı mekân hâline gelmiştir1.
Ayrıca, burada her sene gidilen Hac seyahati sonrasında hacıların
görevlerini başarıyla ve emniyet içinde tamamlamaları haberi gelmesi
üzerine tekrar mevlid merasimleri yapıldığını biliyoruz2. Yapımı Hicrî
1018/1026/, Mîlâdî 1609/1617 yılları arasında gerçekleşen Camii ve
külliyenin şu üç Sadrazam döneminde bitirildiğini görüyoruz. Kuyucu
Murad Paşa, Nasûh Paşa ve Kara Mehmed Paşa (birinci sadrazamlık
dönemi). Gayet dindar bir kişiliğe sahip olan Sultan I. Ahmed’in
Hz. Peygamber’e ve Haremeyn’e karşı sevgisi ve hürmeti çok engindi.
Nitekim Mescid-i Nebevî olarak bilinen Medîne-i Münevvere’deki
Peygamber mescidine som altından yapılmış bir âvîze göndermiş ve
yine Hz. Peygamber’in ayak izinin (kadem-i Şerîf ) resmini yaptırıp
sorgucuna koydurarak hürmet duygularını açıkça ifade etmiştir.Yine Sultan I. Ahmed döneminde Kâbe’nin damındaki yağmur deresinin
(Mîzâb-ı Rahmet’in) eskimesi üzerine özel olarak som altından yapılmış
olan mîzâbı Kâbe’ye yollamıştır. Ayrıca “Şebçerağ” denilen elması
Medine-i Münevvere’ye, Ravza-i Mutahhara’ya yolladığını meşhur
tarihçi Nâimâ bizlere bildiriyor3.Yine kaynaklar bize bu “Şebçerağ”
denilen elması Sultan I. Ahmed’in babası III. Mehmed, 50.000 altına
satın alarak kullandığı ve geceleri etrafına ışık saçtığı için “Şebçerağ”
denildiğini bildiriyorlar4. Bu dönemde gönderilen bu kıymetli hediyelerin
eskileri İstanbul’a gönderilmiş ve mukaddes emânetler olarak en
güvenli yer olan Hazîne-i ‘Âmire-i Sultâniye’de muhafaza edilmiştir.
Nâîmâ’nın dili ile “Eşyâ-i müteberrike için hazîne-i amire-i sultaniyeden
ahfaz bir me’men olmamağın hazînede hıfz fermân olunmuş idi”5.
Haremeyn’e padişahlar tarafından gönderilen bunca kıymetli hediyelerin
gönderiliş sebeplerinin en güzel ifadesini yine Nâîmâ’da vecîz
bir şekilde görüyoruz: “Eğerçi ol mahall-i mübârek emvâl ile zînetten
müstağnî idi, ammâ murâd-ı hümâyûn bunca emvâli anda li-veçhillâh
vakfetmek idi”6. Ayasofya vakfiyesindeki gelirlerden Mekke ve Medine
ahalisine ayrılan paylar gibi Sultanahmed vakfiyesinde de benzer
miktarlarda payların ayrıldığını biliyoruz7. Sultanahmed Camii ve
külliyesinin açılışının 1617 olduğunu düşünürsek dört yıl gibi bir süre
sonra bu güzel olayın üzerinden tam dört yüz yıl geçmiş olacaktır.
Sultan I. Ahmed’in dindar kişiliği ile ilgili konuya Hz. Peygamber’in
ayak izi ile ilgili olarak söylediği şu dörtlüğü dikkat çekiyor. Önceleri “At Meydanı” olarak bilinen bölge, Sultan I. Ahmed Camii ve külliyesinin burada kurulmasından sonra, “Sultanahmed Meydanı” olarak kabul edilmiş ve Topkapı Sarayı’na yakın olması nedeniyle Padişahların da iştirak ettiği “Mevlid-i Nebî” tarihi olan 12 Rebiülevvel toplantılarının çoğunlukla yapıldığı mekân hâline gelmiştir1. Ayrıca, burada her sene gidilen Hac seyahati sonrasında hacıların görevlerini başarıyla ve emniyet içinde tamamlamaları haberi gelmesi üzerine tekrar mevlid merasimleri yapıldığını biliyoruz2. Yapımı Hicrî 1018/1026/, Mîlâdî 1609/1617 yılları arasında gerçekleşen Camii ve külliyenin şu üç Sadrazam döneminde bitirildiğini görüyoruz. Kuyucu Murad Paşa, Nasûh Paşa ve Kara Mehmed Paşa (birinci sadrazamlık dönemi). Gayet dindar bir kişiliğe sahip olan Sultan I. Ahmed’in Hz. Peygamber’e ve Haremeyn’e karşı sevgisi ve hürmeti çok engindi. Nitekim Mescid-i Nebevî olarak bilinen Medîne-i Münevvere’deki Peygamber mescidine som altından yapılmış bir âvîze göndermiş ve yine Hz. Peygamber’in ayak izinin (kadem-i Şerîf ) resmini yaptırıp sorgucuna koydurarak hürmet duygularını açıkça ifade etmiştir.Yine Sultan I. Ahmed döneminde Kâbe’nin damındaki yağmur deresinin (Mîzâb-ı Rahmet’in) eskimesi üzerine özel olarak som altından yapılmış olan mîzâbı Kâbe’ye yollamıştır. Ayrıca “Şebçerağ” denilen elması Medine-i Münevvere’ye, Ravza-i Mutahhara’ya yolladığını meşhur tarihçi Nâimâ bizlere bildiriyor3.Yine kaynaklar bize bu “Şebçerağ” denilen elması Sultan I. Ahmed’in babası III. Mehmed, 50.000 altına satın alarak kullandığı ve geceleri etrafına ışık saçtığı için “Şebçerağ” denildiğini bildiriyorlar4. Bu dönemde gönderilen bu kıymetli hediyelerin eskileri İstanbul’a gönderilmiş ve mukaddes emânetler olarak en güvenli yer olan Hazîne-i ‘Âmire-i Sultâniye’de muhafaza edilmiştir. Nâîmâ’nın dili ile “Eşyâ-i müteberrike için hazîne-i amire-i sultaniyeden ahfaz bir me’men olmamağın hazînede hıfz fermân olunmuş idi”5. Haremeyn’e padişahlar tarafından gönderilen bunca kıymetli hediyelerin gönderiliş sebeplerinin en güzel ifadesini yine Nâîmâ’da vecîz bir şekilde görüyoruz: “Eğerçi ol mahall-i mübârek emvâl ile zînetten müstağnî idi, ammâ murâd-ı hümâyûn bunca emvâli anda li-veçhillâh vakfetmek idi”6. Ayasofya vakfiyesindeki gelirlerden Mekke ve Medine ahalisine ayrılan paylar gibi Sultanahmed vakfiyesinde de benzer miktarlarda payların ayrıldığını biliyoruz7. Sultanahmed Camii ve külliyesinin açılışının 1617 olduğunu düşünürsek dört yıl gibi bir süre sonra bu güzel olayın üzerinden tam dört yüz yıl geçmiş olacaktır. Sultan I. Ahmed’in dindar kişiliği ile ilgili konuya Hz. Peygamber’in ayak izi ile ilgili olarak söylediği şu dörtlüğü dikkat çekiyor.