İki Arap Âliminin Gözünden XVI. Yüzyılda İstanbul
İki Arap Âliminin Gözünden XVI. Yüzyılda İstanbul
Özet
İstanbul kuruluşundan itibaren yerli ve yabancı pek çok insanın
ilgisini çeken şehirlerin başında gelir. Önce Bizans daha sonra da
Osmanlı başkentini ziyaret eden bilgin ve gezginler gördüklerini kendilerinden
sonraki nesillere aktarmayı önemli görmüşlerdir. Osmanlı
döneminde başkent İstanbul’un dışında Mekke, Medine, Kudüs, Şam,
Kahire gibi kültürel bakımdan gelişmiş şehirler cazibe merkezleriydi.
Bu şehirlerarasında başta hadis olmak üzere çeşitli ilimleri tahsil
etmek ve bazı konularda bilimsel müzakerelerde bulunmak amacıyla
seyahatlere çıkmak yaygındı. Bununla birlikte payitaht İstanbul’u
diğerlerinden farklı kılan bir hususiyet daha vardı. O da İstanbul’un
sadece ilmî faaliyetler için değil aynı zamanda siyasî gerekçelerle de
ziyaret ediliyor olmasıydı. Osmanlı ülkesinin dört bir yanındaki âlimler
ilmî faaliyetlerinden başta padişah olmak üzere devlet adamlarının
haberdar olmasını sağlamaya çalışıyorlar, dolayısıyla da İstanbul’da
görev almayı ilim hayatlarındaki en büyük hedeflerden birisi olarak
görüyorlardı. Osmanlı döneminde gördüklerini kaydederek gelecek
nesillere aktarmak kaygısını Batılılar kadar taşımayan Müslüman
bilgin ve seyyahlar arasında İstanbul izlenimlerini sonraki nesillere
aktarabilmek amacıyla kayıt altına alanlar da olmuştur. Dinî ilimlerde yetkin bir âlim, aynı zamanda edip ve şair olan Bedreddin el-Gazzî
(ö. 1577) ile Mekke ve Yemen’e dair eserleriyle tanınan Kutbeddin
el-Mekkî’nin (ö. 1582), XVI. yüzyıl İstanbul’una dair izlenim ve kayıtları
bu yazının konusunu oluşturacaktır. Osmanlı toplum yapısı ve
düzeni altı asırlık tarihi boyunca çeşitli aşamalar geçirerek değişikliklere
uğramıştır. Bu husus İslâm dünyasının Osmanlı egemenliğine
girdiği XVI. yüzyılda daha da belirgindir. Bu bakımdan Bedreddin
el-Gazzî ile Kutbeddin el-Mekkî gibi içerden iki kişinin, Osmanlı
toplum ve devlet düzeninde önemli değişikliklerin yaşandığı XVI.
yüzyıldaki İstanbul’a dair izlenimleri önem arz etmektedir. İstanbul kuruluşundan itibaren yerli ve yabancı pek çok insanın ilgisini çeken şehirlerin başında gelir. Önce Bizans daha sonra da Osmanlı başkentini ziyaret eden bilgin ve gezginler gördüklerini kendilerinden sonraki nesillere aktarmayı önemli görmüşlerdir. Osmanlı döneminde başkent İstanbul’un dışında Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Kahire gibi kültürel bakımdan gelişmiş şehirler cazibe merkezleriydi. Bu şehirlerarasında başta hadis olmak üzere çeşitli ilimleri tahsil etmek ve bazı konularda bilimsel müzakerelerde bulunmak amacıyla seyahatlere çıkmak yaygındı. Bununla birlikte payitaht İstanbul’u diğerlerinden farklı kılan bir hususiyet daha vardı. O da İstanbul’un sadece ilmî faaliyetler için değil aynı zamanda siyasî gerekçelerle de ziyaret ediliyor olmasıydı. Osmanlı ülkesinin dört bir yanındaki âlimler ilmî faaliyetlerinden başta padişah olmak üzere devlet adamlarının haberdar olmasını sağlamaya çalışıyorlar, dolayısıyla da İstanbul’da görev almayı ilim hayatlarındaki en büyük hedeflerden birisi olarak görüyorlardı. Osmanlı döneminde gördüklerini kaydederek gelecek nesillere aktarmak kaygısını Batılılar kadar taşımayan Müslüman bilgin ve seyyahlar arasında İstanbul izlenimlerini sonraki nesillere aktarabilmek amacıyla kayıt altına alanlar da olmuştur. Dinî ilimlerde yetkin bir âlim, aynı zamanda edip ve şair olan Bedreddin el-Gazzî (ö. 1577) ile Mekke ve Yemen’e dair eserleriyle tanınan Kutbeddin el-Mekkî’nin (ö. 1582), XVI. yüzyıl İstanbul’una dair izlenim ve kayıtları bu yazının konusunu oluşturacaktır. Osmanlı toplum yapısı ve düzeni altı asırlık tarihi boyunca çeşitli aşamalar geçirerek değişikliklere uğramıştır. Bu husus İslâm dünyasının Osmanlı egemenliğine girdiği XVI. yüzyılda daha da belirgindir. Bu bakımdan Bedreddin el-Gazzî ile Kutbeddin el-Mekkî gibi içerden iki kişinin, Osmanlı toplum ve devlet düzeninde önemli değişikliklerin yaşandığı XVI. yüzyıldaki İstanbul’a dair izlenimleri önem arz etmektedir.