Payitahtı Aydınlatanlar: Fetihten 19. Yüzyıla Osmanlı İstanbulu’nda Mumcu Esnafı
Abstract
Şem’dānī-zāde Fındıklılı Süleyman Efendi tarafından kaleme alınan ve 18. yüzyıl olaylarını kendine has bir tarzda ve içtimaî yönden inceleyen önemli bir Osmanlı kroniği olan Mür’i’t Tevārih’te Sultan III. Ahmed’in vefatı anlatılırken, pâdişâhın saltanat dönemi “Zamān-ı hilāfetinde halk kaht ü gala‘ yüzin görmedi. Pirincin kilesi yetmiş ve seksen akçeye, lāhmin vakīyesi dört paraya, hatabın çekisi on iki paraya, pekmezin vakīyesi dört akçeye, yüz dirhem ekmek bir akçeye, mum on altı akçeye” diye anılır. [Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi Tarihi olan Mür’i’t-Tevârih I, yay. M. Münir Aktepe (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1976), s. 44.] Sadece payitaht sakinlerinin değil yüzyıllarca bütün imparatorluk ahalisinin temel gıdası pirinç, lahm (et) ve ekmek, evlerin ve diğer binaların ısıtma malzemesi hatab (odun), yemeklerin tatlandırıcısı ve tatlı mamullerinin ham maddesi pekmez ve güneş battığında mutlak bir karanlığa bürünen, gecenin tehdit ve tehlikelerle yüklü olduğu her yerde saraylar, köşkler, evler, camiler, kiliseler, tekkeler, manastırlar, medreseler, dükkânlar, hanlar, hamamlar, hastaneler, kışlalar ve diğer yapılarda kullanılan tek ya da en temel aydınlatma aracı mum idi. Günümüzde, geceleri eğlence merkezlerinin ışıklarla donatılması gibi Osmanlı İstanbulu’nda da kahvehâne, bozahâne ve meyhâne gibi mekânlar müşteri çekmek için, mumlarla süslenirlerdi