İbn Sînâ Ve Descartes’ta Ben Bilgisi Ve Kesinlik
Özet
Bu makale, mukayeseli olarak İbn Sînâ ve René Descartes’ta bilginin kesinliği meselesini filozofların ‘ben’ bilgisi anlayışları üzerinden ele almayı amaçlamaktadır. Her iki filozof için de ‘ben’ bilgisi bir çıkarım veya akıl yürütme değil, farkındalık ve kendi üzerine düşünmeyi mümkün kılan kökensel bir bilinç olarak görünmektedir. Kesinliği, bir tür terkipten ibaret olan hükümle karşıtlık içinde, bilenle bilinen arasında mesafenin olmadığı vasıtasız bir bilme olarak ortaya koyduktan sonra, bu vasıtasızlığın İbn Sînâ ve Descartes’ta ‘ben’in bilgisi sayesinde, ‘varım’ görüsünde bulunduğunu tespit etmekteyiz. Bu tespiti temellendirmek için her iki filozofta da her zaman doğru olan aklî idrak seviyesi ile doğru ve yanlışın bulunduğu hüküm seviyesi olmak üzere iki bilme seviyesinin bulunduğunu ayırt edeceğiz. Filozofların bu iki seviyeye ilişkin akletme, his, tahayyül, idrak gibi kavramları ve ruhun yetileri üzerinde duracağız. Son olarak ben bilgisi ile varlığın bedihiliği ilişkisi temelinde ‘benim, varım’ görüsünün her iki filozof için de hükümden âzâde olmasıyla kesin bilginin zemini olduğunu tartışacağız. This paper aims to study the question of the certainty of knowledge in Avicenna and René Descartes, considering comparatively their conception of self-knowledge. Self-knowledge for both philosophers seems as not a deduction or reasoning but an intuition, an originary consciousness which renders self-reflection possible. After positing the certainty as an immediate knowledge, in opposition with the judgement, we conclude in our research that this immediacy exists for both philosophers thanks to the knowledge of the self, in the intuition of I am. To argument this claim, we will distinguish two levels of knowing, one being the level of intellectual conception which does not accept the true and false; the other being the level of judgement in which the true and false exist. We will treat two philosophers’ various concepts such as intellection, sensation, imagination and perception and their faculties of soul. Finally, on the ground of the relation between the self-knowledge and the clarity of the existence, we will discuss that the intuition of ‘I am, I exist’ provides the ground for certain knowledge, being free from any judgement in both philosophers. Telif hakları gereğince yayın erişime kapalıdır. Yayın yayıncı tarafından erişime açık ise bağlantılar kısmından ulaşılabilmektedir.
Kaynak
Felsefi Düşün - Akademik Felsefe DergisiCilt
0Sayı
10Bağlantı
https://app.trdizin.gov.tr/publication/paper/detail/TXpFeU5Ua3pNdz09https://hdl.handle.net/20.500.12723/2104