Osmanlı İstanbulu'nda Bezeme Sanatı
Osmanlı İstanbulu'nda Bezeme Sanatı
Abstract
Bu makalede, İstanbul’un fethinden (1453) Cumhuriyetin ilânına
(1923) kadar geçen 470 yıllık devir içindeki tezhip sanatı inişleri,
çıkışları, üslûpları, sanatkârları ve özellikleri ile anlatılacaktır.
İstanbul, XV. asrın son çeyreğinde İslâm âleminin kültür ve sanat
merkezi olmuş ve bu vasfını yüzyıllarca devam ettirmiştir. Bu beldenin
fethiyle kazanılan ruh yapısı, tezyînat sahasında da görülmektedir.
Güzel sanatlara merakı bulunan ve kitaba verdiği ehemmiyet
bilinen Fatih Sultan Mehmed’in (salt. 1444-1446/1451-1481) Topkapı
Sarayı’nda bir nakkaşhane kurdurduğu ve buraya sernakkaş olarak
Özbek asıllı Baba Nakkaş’ı tâyin ettiği biliniyor. İstanbul’da Ayasofya
Camii’nin deniz tarafındaki sahada, Arslanhane adıyla anılan eski bir
Bizans kilisesinin üst katında bu nakkaş zümresi faaliyetini sürdürmekteydi.
Birçok sanatkârın toplu olarak eser verdikleri nakkaşhane,
aynı zamanda bir tatbikat mektebiydi. Devrin sanat anlayışını yansıtan
ve farklı üsluplarda çalışan sanatkârları aynı mekânda birleştiren
nakkaşhaneler, XV. yy’den itibaren değişik coğrafyalardan gelen
sanatkârlarla Osmanlı Sarayı’ndaki mevcut sanatkârların meydana
getirdiği ortak zevkin mahsulü yeni üslupların habercisi olmuşlardır.
XVI. yy’de görülen İstanbul Üslûbu da, bu anlayışla ortaya çıkmıştır. Bu makalede, İstanbul’un fethinden (1453) Cumhuriyetin ilânına (1923) kadar geçen 470 yıllık devir içindeki tezhip sanatı inişleri, çıkışları, üslûpları, sanatkârları ve özellikleri ile anlatılacaktır. İstanbul, XV. asrın son çeyreğinde İslâm âleminin kültür ve sanat merkezi olmuş ve bu vasfını yüzyıllarca devam ettirmiştir. Bu beldenin fethiyle kazanılan ruh yapısı, tezyînat sahasında da görülmektedir. Güzel sanatlara merakı bulunan ve kitaba verdiği ehemmiyet bilinen Fatih Sultan Mehmed’in (salt. 1444-1446/1451-1481) Topkapı Sarayı’nda bir nakkaşhane kurdurduğu ve buraya sernakkaş olarak Özbek asıllı Baba Nakkaş’ı tâyin ettiği biliniyor. İstanbul’da Ayasofya Camii’nin deniz tarafındaki sahada, Arslanhane adıyla anılan eski bir Bizans kilisesinin üst katında bu nakkaş zümresi faaliyetini sürdürmekteydi. Birçok sanatkârın toplu olarak eser verdikleri nakkaşhane, aynı zamanda bir tatbikat mektebiydi. Devrin sanat anlayışını yansıtan ve farklı üsluplarda çalışan sanatkârları aynı mekânda birleştiren nakkaşhaneler, XV. yy’den itibaren değişik coğrafyalardan gelen sanatkârlarla Osmanlı Sarayı’ndaki mevcut sanatkârların meydana getirdiği ortak zevkin mahsulü yeni üslupların habercisi olmuşlardır. XVI. yy’de görülen İstanbul Üslûbu da, bu anlayışla ortaya çıkmıştır.