Maximilian Brandstetter'in İstanbul Yolculuğu, 1608-1609
Maximilian Brandstetter'in İstanbul Yolculuğu, 1608-1609
Abstract
16. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı topraklarına çeşitli maksat
ve nedenlerle ayak basan ve toplumun değişik kesitlerinden gelen
“seyyahların” sayısı – Stephane Yerasimos’un muazzam kitabından
anlaşıldığı gibi1 – bayağı yüksekti. Bu eğilim 17. yüzyılda da herhalde
devam etmişti. Kostantiniyye’ye yola çıkanların bir kısmı uzun
bir müddet kalarak intibalarını günlük halinde kaleme aldılar (bu
bakımdan Pierre de Girardin’in 1685–1688’de üç sene ve birkaç ay
içinde kağıda döktüğü ve Paris’te Bibliothèque nationale’in fişlerine
göre 11.000 sayfayı aşan günlüğü dikkate şayandır2). Buna karşın bazı
ziyaretler kısaydı, ancak bunları tasvir eden eserler de ilginç ayrıntılar
içerebilmektedir. Bu rapor ve hatıraları okurken şunu unut mamak lâzım:
ilgili kişilerin hemen hemen hepsi (ve özellikle Habsburg tebaları)
yabancı ve düşman ülkeye geldikleri için kısmen daha evdeyken
duyduklarından, kısmen de okuduklarından etkilenerek ön yargılara
sahip olmuşlardı. Bu nedenle yazarların bir kısmı “Türklere” karşı son derece olumsuz duygular beslemekteyken, bazıları biraz daha olumlu
yaklaşım takınmışlardı. Yazdıklarının bir kıs mı bu nedenle kalıplaşmış
formüllerden ibarettir ve gerçeği pek çok kez satırlar arasında
araştırıp bulmamız gerekmektedir. Meselâ Hans Dernschwam bir
taraftan Türkleri aşırı ölçüde hor gördü, aynı zamanda izlenimlerini
mümkün olduğu kadar ayrıntılı ve titiz bir şekilde anlat maya çalıştı.
Ebat, sayı ve eski yazıtlara karşı özel ilgisi vardı. Bunun için kaleme
aldıklarının pek çok teferruatı kaynak değeri taşıyor. 16. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı topraklarına çeşitli maksat ve nedenlerle ayak basan ve toplumun değişik kesitlerinden gelen “seyyahların” sayısı – Stephane Yerasimos’un muazzam kitabından anlaşıldığı gibi1 – bayağı yüksekti. Bu eğilim 17. yüzyılda da herhalde devam etmişti. Kostantiniyye’ye yola çıkanların bir kısmı uzun bir müddet kalarak intibalarını günlük halinde kaleme aldılar (bu bakımdan Pierre de Girardin’in 1685–1688’de üç sene ve birkaç ay içinde kağıda döktüğü ve Paris’te Bibliothèque nationale’in fişlerine göre 11.000 sayfayı aşan günlüğü dikkate şayandır2). Buna karşın bazı ziyaretler kısaydı, ancak bunları tasvir eden eserler de ilginç ayrıntılar içerebilmektedir. Bu rapor ve hatıraları okurken şunu unut mamak lâzım: ilgili kişilerin hemen hemen hepsi (ve özellikle Habsburg tebaları) yabancı ve düşman ülkeye geldikleri için kısmen daha evdeyken duyduklarından, kısmen de okuduklarından etkilenerek ön yargılara sahip olmuşlardı. Bu nedenle yazarların bir kısmı “Türklere” karşı son derece olumsuz duygular beslemekteyken, bazıları biraz daha olumlu yaklaşım takınmışlardı. Yazdıklarının bir kıs mı bu nedenle kalıplaşmış formüllerden ibarettir ve gerçeği pek çok kez satırlar arasında araştırıp bulmamız gerekmektedir. Meselâ Hans Dernschwam bir taraftan Türkleri aşırı ölçüde hor gördü, aynı zamanda izlenimlerini mümkün olduğu kadar ayrıntılı ve titiz bir şekilde anlat maya çalıştı. Ebat, sayı ve eski yazıtlara karşı özel ilgisi vardı. Bunun için kaleme aldıklarının pek çok teferruatı kaynak değeri taşıyor.