Hannah Arendt'te Felsefe-Politika İlişkisi
Özet
Hannah Arendt’in kendine filozof sıfatını yakıştırmamasının ve kendini siyaset kuramcı
olarak anmasının arkasında belirgin ve bilinçli bir gaye vardır. Arendt’in yaşadığı
dönemin, özellikle siyasi ve askeri açıdan, dünya tarihinin en yoğun dönemlerinden biri
olması hayatında belirli izlere sebep olmuştur. Siyaset kurumu, Arendt’in yaşadığı
dünyayı değiştirirken, Arendt’in siyaset ve politikaya yönelik derin bir ilgi duyması
beklenir bir sonuçtur. Arendt’in politikaya ilgisi bu yolla olmuş olsa da felsefe ve politika
arasındaki bağı düşünmesi tetikleyen unsur üniversiteden hocası Heidegger’in Nazi
politikalarına açık destek vermesidir. Arendt’in gözünde büyük bir filozof olan ve aynı
zamanda kendini felsefi düşünüşün zirvesi olarak anan Heidegger’in yönetimde
despotluğa yönelik duyduğu heves ve zamanın rejimine destek vermesi, Arendt’i felsefi
geleneğin politik olana yönelik tavrını tarihsel bir pencereden anlamak için çalışmaya
itmiştir. Arendt’in bu çabasının ne kadar öznel bir tecrübeden kaynaklandığı aşikardır. İlk
bölümde, Arendt’e göre Batı politik düşünce tarihine Platon’dan miras kalan felsefi
hakikati ve filozofun politika üzerinde tahakküm sahibi kılan tavrı açıklamaya
çalışacağım. İkinci bölümde ise Arendt’in yine felsefi gelenek içinde bulduğu Sokratik
tavırla, aslında felsefi olanla politikanın arkasında bir üstlünlük ve gerilim ilişkisine
mahal olmadığına dair vurgusunu ifade etmeye çalışacağım. Dolayısıyla bu çalışma en
genel çerçevede, Arendt’in felsefi gelenekte Batı’nın politik düşüncesine miras kalan ve
özünde hakikat perspektifinden politik olana yaklaşan tavrın karşısına yine aynı tarih
içinden çıkardığı İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Senatosunun 22.06.2020 tarihli ve 2020/14-5 sayılı Açık Bilim Politikası gereğince erişime açılmıştır.