Yüzyıllar Boyu İstanbul Panaromaları
Yüzyıllar Boyu İstanbul Panaromaları
Abstract
Sanırım dünya yüzünde hiç bir şehrin İstanbul kadar çok resmi
veya gravürü yapılmamış, fotoğrafı çekilmemiştir. Auguste Boppe
“Bir ressam için geçmiş asırlardaki İstanbul’un cazibesi kim bilir nasıl
güçlü idi.”1 diye sormaktadır. İstanbul’un cazibesi gerçekten çok güçlüdür.
1701’de İstanbul’u ziyaret eden Fransız bilim insanı Joseph Pitton
de Tournefort “Avrupa’nın bu en büyük şehrinin bütün evlerini bir
bakışta görmekten daha hoş bir manzaraya dünyanın başka bir yerinde
rastlanmaz.”2 diyerek yaklaşık iki yüz yıl önce Boppe’ın sorusuna bir
anlamda cevap vermektedir.
Çünkü İstanbul’un ortasından deniz geçer. Bu özelliğine
önemle dikkat çekmek isterim, bu her hangi bir akarsu değil, denizdir.
Ayrıca İstanbul dağlık, tepelik, vadilerin oluşturduğu geniş bir yerleşmedir.
Deniz kıyısından kademeli biçimde yükselen, çeşitli kotlarda
oluşan taraçalar üzerine oturan yapılar, gözün bir an da şehri kavramasına
ve onun haşmetine esir olmasına neden olmaktadır. Yatay
düzlemde sonsuz bir akışkanlık içinde devam eden ve sivil yaşantıyı
temsil eden yapılar, dik eksende belirli aralıklarla yükselen dini ve
resmi yapılar, birbiri içine geçmiş bir dünyayı yansıtmaktadır. Hemen hemen dünyanın bilinen tüm şehirleri düz alanlarda kurulmuş olup,
çok az sayıda şehir siluetini görebileceğimiz bir tepeye sahiptir. Böylesi
değişik ve derin perspektifler içeren bir şehir, aynı zamanda politik
ve ekonomik güçte taşıyorsa hemen hemen herkesin ilgisini çeker
ve çekmiştir de. Sanırım dünya yüzünde hiç bir şehrin İstanbul kadar çok resmi veya gravürü yapılmamış, fotoğrafı çekilmemiştir. Auguste Boppe “Bir ressam için geçmiş asırlardaki İstanbul’un cazibesi kim bilir nasıl güçlü idi.”1 diye sormaktadır. İstanbul’un cazibesi gerçekten çok güçlüdür. 1701’de İstanbul’u ziyaret eden Fransız bilim insanı Joseph Pitton de Tournefort “Avrupa’nın bu en büyük şehrinin bütün evlerini bir bakışta görmekten daha hoş bir manzaraya dünyanın başka bir yerinde rastlanmaz.”2 diyerek yaklaşık iki yüz yıl önce Boppe’ın sorusuna bir anlamda cevap vermektedir. Çünkü İstanbul’un ortasından deniz geçer. Bu özelliğine önemle dikkat çekmek isterim, bu her hangi bir akarsu değil, denizdir. Ayrıca İstanbul dağlık, tepelik, vadilerin oluşturduğu geniş bir yerleşmedir. Deniz kıyısından kademeli biçimde yükselen, çeşitli kotlarda oluşan taraçalar üzerine oturan yapılar, gözün bir an da şehri kavramasına ve onun haşmetine esir olmasına neden olmaktadır. Yatay düzlemde sonsuz bir akışkanlık içinde devam eden ve sivil yaşantıyı temsil eden yapılar, dik eksende belirli aralıklarla yükselen dini ve resmi yapılar, birbiri içine geçmiş bir dünyayı yansıtmaktadır. Hemen hemen dünyanın bilinen tüm şehirleri düz alanlarda kurulmuş olup, çok az sayıda şehir siluetini görebileceğimiz bir tepeye sahiptir. Böylesi değişik ve derin perspektifler içeren bir şehir, aynı zamanda politik ve ekonomik güçte taşıyorsa hemen hemen herkesin ilgisini çeker ve çekmiştir de.